şafak vakti

8 Ağustos 2008 Cuma

Bir ömür oldu sanki kaleme dokunmayalı. Unutmuşum ne kadar davetkar olduğunu boş sayfaların. Zihnim değildi üşenen; kalem tutan elimdi... Şayet kalem tutamıyor olsaydı ellerim, elleriniz, ellerimiz, o vakit ne yapardık? Dönebilir miydi dillerimiz anlatmaya düşüncelerimizi, hislerimizi, hazlarımızı, deneyimlerimizi?.. "Dil uzaydan gelmiş bir virüstür." diyen Chuck Palahniuk'a hak vererek; "tabi ki dönemezdi" de karar kılıyorum.
Yalnız olmadığımızı hissetmek için okuruz ve aynı nedenden dolayı da yazarız, kimi zaman kağıtlara, kimi zaman duvarlara, kimi zaman boşluklara... Biliriz ki; hiç görmediğin, göremeyeceğin, tanımadığın ve tanıyamayacağın birisinin gözleri, bir gün okşayacaktır senin yarattığın o satırları, aynı senin okşadığın gibi... Anlayacaktır; senin anladığın gibi. Tutacaktır, otlar biteli çok olmuş toprağının örttüğü kefenindeki elini.
Ne sen benden farklısın, ne de ben bir ötekinden. Beni senden ayıran tek olgu; benim, ben olduğumun farkında olmam, senin ise, sen olduğunun farkındalığını yaşayamaman. Şayet bu yazıyı okuduktan sonra, elini monitörün üzerine koyma cüretkarlığını gösterebiliyorsan, bil ki; o camın hemen ardında benim elim var. Her kimsen, her neredeysen; ellerimizin buluşması dileği ile...

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Herkes mutlu olduğunu sanabilirmiş.
Olmak ta ne imiş; sanmak yetermiş meğer...





"Bir düşmanla savaşarak yaşayan kişinin, düşmanını hayatta bırakmakta yararı vardır."
F.Nietzsche



"İnsan ancak anladığı şeyleri duyar." GOETHE




"Dünya bir hapishanedir." GOETHE




"Sen çevrende olup bitenleri görüp neden diye soruyorsun. Ben ise, asla var olmamış şeyleri hayal ederek neden olmasın diyorum." Bernard Shaw




"Dünya, anlamsız bir düşten başka bir şey değilmiş meğer." Alain




"Herkes benim düşünceme katılırsa, yanılmış olmaktan korkarım." Oscar Wilde